Taş Devri’nden günümüze kadının güzellik tutkusu

Taş Devri’nden günümüze kadının güzellik tutkusu

Tıp Tarihçisi Prof. Dr. İlter Uzel, kadının güzellik merakı ve buna bağlı olarak süslenme isteğinin Taş Devri’nden beri var olduğunu söyledi.

Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakütesinde uzun yıllar dekanlık yapan, tıp tarihi konusunda yazdığı kitaplarla tanınan ve halen İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Ortodonti Anabilim Dalında Öğretim Üyesi olarak görevini sürdüren Prof. Dr. İlter Uzel, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi Kültür Evi’nde, ’Başlangıçtan Osmanlıya Anadolu Uygarlıklarında Kozmetoloji’ konulu konferans verdi.

Prof. Dr. Uzel, ’süs’ ve ’süslenmeyle ilgili’ anlamına gelen Grekçe ’cosmetika’ sözcüğünden türeyen ’kozmetik’ teriminin, hem hijyen ve güzellik için kullanılan tüm yöntemleri ifade ettiğini, hem de etnografik açıdan insan vücudunun direkt ya da indirekt süslenmesi anlamına geldiğini belirtti.

Kadının güzellik tutkusunun günümüzden 2 milyon yıl önceki Yontma veya Eski Taş Çağı olarak da adlandırılan Paleolitik Çağdan beri var olduğunu belirten Prof. Dr. İlter Uzel, şunları söyledi:

“Kadın, Paleolithic çağdan beri hep güzel olmayı düşünmüş ve daha o zaman bile doğadan temin ettiği aşı boyasını toz haline getirerek yüzünü sarıya boyayan bir cins pudra imal etmişti. Böylece kadın, altı bin yıl, belki de daha eskiden beri “süslenmeye” çabalamıştır.”

Erkekler kadınlardan önce başlamış

Prof. Dr. Uzel, erkeklerin kadınlardan önce süslenmeye başladıklarının da tahmin edildiğini belirterek, “Çünkü doğaya bakınca, erkek hayvanların dişilerine oranla daha süslü olduklarını görüyoruz. Erkek yaşam kavgasını göz alıcı giysiler ve takılarla rakiplerini sindirmek ve korkutmak suretiyle sürdürebilmekteydi. İlkel insanın güzellik aracı olarak ilk önce kıyafet değişikliğini denediği anlaşılmaktadır. İlkel insan yüzünü boyayarak, maskeler yaparak kötü ruhların kendisini tanımamasını, düşmanlarını korkutmayı ya da ilahlara daha da yakınlaşarak şeflik otoritesini sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

İlk kozmetolog: Kleopatra

Kozmetik tarihinde efsanevi Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın önemli bir yeri olduğunu belirten Prof. Dr. Uzel, “Kleopatra’nın, formülü kendisine ait olan ünlü bir kremi vardı. Saçlarına şekil vermek için Nil nehrinin çamuruyla özel kamışlar kullanırdı. Hazırladığı güzellik maskesi, idrarla karıştırılmış Nil çamuru ihtiva ediyordu. Epilasyon için sünger taşı ve penslerden faydalanır, omuzlarını parlatmak için toz haline getirilmiş sedef ve kaymak taşı kullanırdı.”

“Güzellik uğruna neler yapılmaz ki”

Günümüzde müzelerde yer alan kozmetik setleri, duvar freskleri gibi belgelerin Anadolu insanının sağlıklı güzellik çabasının tarih öncesi dönemlerde başlattığını gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Uzel, “Köşkhöyük epilasyon seti ve Çatalhüyük kozmetik seti bunların en erken kanıtlarıdır. Tarih çağlarında yaşanan Anadolu uygarlıklarında yani Grek, Helenistik, Roma ve Bizans çağlarında da kozmetiğin önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.

Günümüzde hazırlanan kozmetiklerin eski örneklerinden farkının, yapımlarında daha çok kimyasal maddelerin kullanılması olduğunu anlatan Prof. Dr. Uzel, “20. yüzyıl kadınları ile iki bin yıl önce ilk kozmetolog Kleopatra’nın büyük aşkı ve ’iş ortağı’ Antonius’un Roma’sındaki ya da on sekizinci yüzyıl Avrupa’sındaki kadınlar arasında benzerlik süregelmektedir. Romalı kadınlar makyajda yüzlerine timsah dışkısı sürüyordu. Günümüz kadını ise, Peru adalarındaki kuşların dışkısını güzellik uğruna kullanıyor. Bunun karşıtı da söz konusu olabiliyor. On sekizinci yüzyıl Avrupa’sında dişsiz görünüş moda iken günümüzün “müreffeh” Türk kadını dişlerini çarka tutturup “iki numara büyük ayakkabı giymiş gibi” gözüken porselen dişler yaptırıyor. Öyle ya, güzellik uğruna neler yapılmaz ki” ifadelerini kullandı.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Yorumlara Kapalıdır