Çocuk lösemilerinde tedavi oranı yüzde 85’lere yükseldi

Çocuk lösemilerinde tedavi oranı yüzde 85’lere yükseldi

ANTALYA (İHA) – Türk Hematoloji Derneğinin ev sahipliğinde düzenlenen 44. Ulusal Hematoloji Kongresi’nde önemli konular tartışıldı. Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan, çocuk lösemilerinde tedavi başarısının yüzde 85’lere çıktığını söyledi.

Antalya’da Türk Hematoloji Derneğinin ev sahipliğinde düzenlenen 44. Ulusal Hematoloji Kongresi, alanında önemli misafirleri ağırladı. Kongrede düzenlenen basın toplantısına Türk Hematoloji Derneği Başkanı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, Türk Hematoloji Derneği İkinci Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan, Türk Hematoloji Derneği Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, THD Üyesi ve Turkish Journal of Hematology Editörü Prof. Dr. Reyhan Küçükkaya ile Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhilal Büyükkurt katıldı.

Prof. Dr. Özsan: “Kanser hemen oluşan bir şey değil”

Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, “Geçtiğimiz yıllarda hasta yurt dışına özellikle ABD’ye yeni heyecan verici tedavilere ulaşmak için gitmekteydi. Bunların büyük çoğunluğu klinik araştırmalara oluyordu. Artık ülkemizde son 10 yıl içinde klinik araştırma sayısı giderek arttı. Bakanlıkta bu konuya çok önem veriyor. Hem hastaların birçok ilaca ulaşması açısından, tüm ilaçlar araştırma tarafından karşılanıyor, sağlık bütçesinde çok büyük bir katma değeri söz konusu. Türkiye’de araştırma sayısı arttı ama istenen düzeyde değil. Sanki araştırmalar üçüncü dünya ülkelerinde yapılıyor. Tam tersi bir klinik araştırma yapmak için çok iyi hekimlerin, kayıt sisteminin olduğu yerleri seçmeniz gerekiyor. Gelişmişlikle paralel özellik gösteriyor” dedi.

“Dünyada kanser arttı derken her şeyi hemen gıdaya bağlamak işin kolayı” ifadesini kullanan Özsan, “Yaş ortalaması çok arttı. Kanserler ileri yaşlarda katlanarak fazlalaşıyor. Bunu araştırmak çok kolay değil. Aynı şeyi yiyip içenle yemeyenleri karşılaştıramıyorsunuz. Yıllarca böyle bir şey olması gerek. Birçok risk faktörü var. Şanslıyız öyle hemen birçok faktör ile olmuyor. Bağışıklık sistemi o sıra boşlukta olacak, üzerine birkaç genetik bozukluk gelecek, bardağı taşıran son damladan sonra iş başlamış oluyor” diye konuştu.

Prof. Dr. Celkan: “Çocuk lösemilerinde tedavi başarımız yüzde 85’lere çıktı”

Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan da kongrenin güzel bir tesadüf ile başladığını ifade ederek, “Hem Hematoloji Kongremiz, hem de Lösemili Çocuklar Haftası’nı birlikte kutluyoruz. Çocukluk çağı kanserlerinin yaklaşık üçte birini, çocukluk çağı lösemileri oluşturuyor. Bu yüzden lösemi bizim için çok önemli. Yaşam açısından çok iyi durumda çocuklarımız. Türkiye’de değişik merkezlerde, hem üniversite hastanelerinde, hem de eğitim araştırma hastanelerinde çocuk lösemilerini çok güzel tedavi ediyoruz. Genel başarımız yüzde 75’lerin üstünde. Hatta yüzde 85’lere ulaşan merkezlerimiz var. Yabancı arkadaşlar da kongremizde gelip konuştular. Bu artık yüzde 90’lara çıkmak zorunda. Hedefimiz hem hastaları yaşatmak, hem de geç yan etkilerden kurtarmak. Bunun için risk gruplarına sınıflandırıp tedaviler veriyoruz. Hem Türk çocukları, hem de dünya çocukları lösemileri artık tedavi edilebilir hastalıklara girmiş durumda. Bunun içinde mutluyuz” dedi.

Prof. Dr. Küçükkaya: “Tüm dünyada bir numaralı ölüm sebebi kalp damar hastalıkları”

Prof. Dr. Reyhan Küçükkaya ise tüm dünyada bir numaralı ölüm sebebinin kalp damar hastalıkları, damar tıkanıklığına bağlı ölümler olduğunu söyledi. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 verilerine göre dünyada yaklaşık 18 milyon kişinin damarları tıkandığı için öldüğünü ifade eden Küçükkaya, “Bu baktığınız zaman tüm ölümlerin üçte birini oluşturmakta. Kanser ikinci sırada. Obezite giderek artıyor. Şeker hastalığı ve yüksek kolesterol artık ilkokul çocuklarında bile görülüyor. Bu çocukların ilerde kalp damar hastalıklarından ölme riski çok daha artacak ve çok daha erken yaşlarda bu sıkıntılarla karşılaşacaklar. Dünyada gelişmiş ülkeler, nüfuslarının artması, yaşlı nüfuslarının da giderek artması ve sağlık hizmetlerine çok fazla para ayırmak zorunda kalmaları sebebiyle yeni projeler başlatıyorlar. Bizim bugünden itibaren özellikle ilkokuldan başlayarak çocuklara nasıl beslenmeleri gerektiğini anlatmamız lazım. Bilgisayar karşısında, cep telefonları, tablet karşısında saatlerce oturmalarına engel olup onların gerçek aktiviteler yapmalarını sağlamamız lazım. Onları gerçek gıdalarla düzgün bir biçimde beslemeye çalışmamız lazım. Bol bol spor yaptırmamız, su içmelerini sağlamamız lazım. Bu bizim için de geçerli. Damar sertliği gelişmiş kişiler bile eğer düzgün beslenirlerse bu süreci durdurmaları, hatta bir miktar geri çevirmeleri bile mümkün. Dolayısıyla bugünden itibaren doğru beslenme alışkanlıkları, spor alışkanlıkları edinirsek hiç olmazsa önümüzdeki 30 yılı daha iyi geçirme şansımız olacaktır. Bunlar çok basit engellenebilir durumlar. Özellikle sigara konusunda ülkemizde yapılan çalışmalar gerçekten yüz güldürücü. Daha da ileriye gitmek lazım. Bunun için her gün belli bir para veriyorsunuz. Kanser kazanmak için böyle bir paranın verilmesi çok acı. Oldu da artık damarlarımız tıkandı, o zaman kan sulandırıcı ilaçlar kullanmak gerekiyor. Eğer toplar damar tıkanıklığı varsa mutlaka kan inceltici ilaçlar kullanmanız gerekiyor. 1940 yılından bu yana kullanılan bazı ilaçlar var. Bu ilaç grubunun özelliği ağızdan alındığında bağırsakların ne kadar emeceğini bilmiyorsunuz. Bazı gıdalar özellikle kan temizleyen yeşil yapraklar çok sevdiğimiz salatalar, peynir yoğurt gibi mayalanmış ürünler bu ilaçların etkinliğini azaltıyor. Hatta geçirdiğiniz hastalıklar, mevsim değişikliği bile etkiliyor. İlaçların çok kısa bir tedavi edici aralığı var. Ölçüyoruz bu aralığı, kanı 2-3 kat inceltecek şekilde kullanmak istiyoruz. Kanı beş kat veya istemeden daha fazla sulandırsanız bu sefer beyin kanaması başta olmak üzere ciddi problemler oluyor. İki katın altında sulanırsa yetersiz kalıyor. Sürekli hastaların kanım ne kadar sulandı diye test yaptırması lazım. 2-3 haftada bir, bazen ayda bir, bazı hastalarda günlük. Baya meşakkatli. Uzun yıllar bu ilaçlardan, gıdalardan etkilenmeyen efektif bir biçimde, aspirin de olduğu gibi bir doz aldığınızda güzel kanı sulandırabilecek ilaçlar yapalım diye uğraştık. Sonunda bazı yeni ilaçlar çıktı. 2009 yılından beri onaylı, ülkemizde de hemen hepsi kullanılabilir durumda. Bu ilaçların özelliği günde tek doz kullanılıyorlar, bağırsakta emilimleri çok iyi, doz ayarlaması gerekmiyor, gıdalardan ve ilaçlardan etkilenmemesi büyük avantaj. Ancak bu ilaçlar hastalıkla çalışmıyor. Çalıştığım bazı özel hastalık durumları var. Kalp kapağı değişmiş hastaların mutlaka kan sulandırıcı kullanması lazım. Bu hastalarda bu ilaçlar çalışmıyor. Özellikle günlük pratikte K vitaminini engelleyen ilaçların neredeyse yerini almış durumda. Hastalar çok başarıyla, çok daha az yan etki ile kan sulanmasını sağlayabiliyorlar” şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Büyükkurt: “Hastayı sosyo psikolojik açıdan etkileyecek benzer zamanlarda tartışmamız gerekiyor”

Doç. Dr. Nurhilal Büyükkurt, tanı alan hastaların doğum kontrolünü anlattı. ‘Hastalarımızın tanı aldıkları yaş eğer doğurganlıklarının devam edeceği yaşsa, ileriye dönük bu doğurganlığın zarar görmeden korunması için neler yapılabilir?’ ifadesini kullanan Büyükkurt, “Bununla ilgili hastayı kendi özellikleri, hastalığının özellikleri, doğurganlığının korunmasında kullanılacak yöntemler açısından bilgilendirmemiz gerekiyor. Hastayı sosyo psikolojik açıdan etkileyecek benzer zamanlarda tartışmamız gerekiyor. Bizim hastanın hayatını korumaya yönelik yaptığımız tedaviler, hastanın İleriye yönelik doğurganlığının korunmasında, sıkıntıya dönüşebilir. Bu her hasta, her hastalık ve her tedavi için aynı riski oluşturmaz. Bazı hastalıkların tedavisinde kullandığımız ilaçların doğurganlık üzerine etkileri çok daha düşüktür. Hastanın yaşı burada önemli. Biz hastaya bu koruma seçeneklerinden hangisinin uygun olduğunu, tek başımıza karar vermiyoruz ama yönlendirici olmak zorundayız. Tedavi planını ve bunun sorumluluğunu bizler alıyoruz. Paylaştığımız bu işlemlerin yapılacağı yer üreme sağlığı uzmanları. Bu bir ekip işi. Bu ekibin merkezinde üreme sağlığı uzmanları var. Bu ekibe hastaları yönlendirecek kişilerde bizleriz. İşin bir başka boyutu da hastaya sosyal hizmetler ve psikolojik anlamda destek vermesi gereken bir ekibin olması gerekiyor.Hastayı yönlendirirken üreme sağlığı uzmanlarının seçeceği fertilizasyon koruma yöntemlerine bizim de görüş bildirmemiz gerekiyor. Hangi hastaya hangi seçeneğin daha uygun olabileceği hususunda yönlendirici olmamız gerekiyor. Son zamanlarda hedef tedaviler dediğimiz akıllı ilaçlar kullanmaya başladık. Bu akıllı ilaçların bizim bildiğimiz diğer kemoterapitik ya da radyasyon tedavileri kadar yüksek düzeyde doğurganlık üzerine negatif etkisi olduğu yönünde çok bir veri yok. Belki uzun dönem etkilerini yakın takip etmek gerekiyor. Hastaları bu açılardan da bilgilendirmek gerekiyor. İşi dengede tutmak, hastanın tedavisini geciktirmemek lazım” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Ar: “Türk Kan Bilim Akademisi mezunlarının sunumlarını yaptığı bir toplantı gerçekleştirildi”

Prof. Dr. Muhlis Cem Ar ise kongre ile ilgili bilgi verdi. Kongreye kurs ile başladıklarını ifade eden Ar, “Bu yıl bilimsel şölenimize iki yeni kurs ile başladık. Kongremizin bilimsel oturumları titizlikle hazırlandı. İlk gün bilimsel oturumlarımızın yanında “Başkanın Seçtiği Bildiriler” oturumu ile seçtiğimiz beş bildiri bu oturumda sunuldu. Bu bildiriler arasında Türk Kan Bilim Akademisi mezunlarının yaptığı çalışmaların yer alması bizler için ayrı bir gurur kaynağı oldu. İkinci gün yapılan bilimsel programda Sağlık Bakanlığı ortak oturumunda ise endikasyon dışı geri ödeme, klinik çalışmalar konuşuldu. Bu sene European Hematology Association, International Society of Hematology ve International Society for Laboratory Hematology dernekleri ile ortak eğitim programları ile uluslararası günümüz çok daha renkli oldu. Seneye American Society of Hematology ile ortak program hazırlıklarımız şimdiden başladı. Bu sene Hematoloji Yeterlilik Sınavı’nın yedincisini 11 kişinin katılımı ile düzenledik. Ulusal Hematoloji Kongresi klasiği olan ödül törenimiz ile bildiri ödülleri seremonisi ve Türk Hematoloji Okulu ve Türk Kan Bilim Akademisi mezunları için mezuniyet törenleri de düzenlendi. Ayrıca sosyal programda ’Yetenek Hematoloji Yarışması’ ve ’THD 2. Yürüyüşü/Koşusu’ yoğun ilgi gördü” dedi.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Yorumlara Kapalıdır