Dünya Helal Konseyi (WHC) organizasyonunda, Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) ile Dünya Helal Vakfı ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Helal Konseyi 10’uncu Uluslararası Helal ve Tayyip Ürünler Konferansı İstanbul’da gerçekleştirildi.
Dünya Helal Konseyi (WHC) organizasyonunda, GİMDES ile Dünya Helal Vakfı ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Helal Konseyi 10’uncu Uluslararası Helal ve Tayyip Ürünler Konferansı İstanbul’da gerçekleştirildi. ABD, Çin, Japonya, Endonezya, Kuveyt, Hollanda, Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, Güney Kore, Güney Afrika, Kanada, Suriye, Cezayir ve Bangladeş gibi çeşitli ülkelerden gelen 20 konuşmacının katılımıyla 5 oturumda yapılan konferans yoğun bir katılımla gerçekleşti.
Büyüközer: “Helal gıda yalnızca Müslüman tüketiciler için geçerli değildir”
Programda açılış konuşması yapan GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, “Helal gıdanın yalnızca Müslüman tüketiciler için geçerlidir” demenin doğru olmadığını söyleyerek, “Zira temizlik, doğallık, sağlıklı olma ve besleyicilik helal olma şartının da ayrılmaz parçalarıdır. Helal kelimesi dar anlamıyla domuzdan veya alkolden elde edilen ürünler olarak biliniyor. Helal kavramı, bünyesinde sadece helal ile birlikte aynı zamanda tayyib kelimesini de barındırmaktadır” ifadelerini kullandı.
Helal ürünlerin pazarlamasındaki problemlerin ve çözüm önerilerinin konuşulduğu birinci oturumda, Dr. Kami Büyüközer, Mazhar Husseini, Himmet Karadağ, Prof. Dr. Ömer Torlak konuşma yaptı.
Dr. Büyüközer: “Her geçen gün birlikte hareket etme isteğinin artıyor”
Devletlerin dışında çatı kuruluşları oluşmaya başladığını ve her geçen gün birlikte hareket etme isteğinin arttığını dile getiren Dr. Büyüközer, “Bugün dünya üzerinde İslam prensiplerine dayalı bir devlet bulunmadığına göre Müslümanların dini hizmetleri, toplumun içinde oluşturulan özel sivil toplum kuruluşları ile yürütülmek zorunda kalınmıştır. Bugünün şartlarında en uygun yol da budur. Nitekim helal sertifikalandırmada da, yıllar önce bu şekilde oluşturulmuş yüzlerce kurum dünyanın her yerinde hizmete devam etmektedir” dedi.
Rekabet Kurumu Başkanı Torlak: “Uluslararası düzeyde kurumlara ve liderlere de görevler düşmektedir”
Rekabet Kurumu Başkanı Ömer Torlak, helal marka ürünlerin artık Müslümanların azınlık olduğu coğrafyalarda bile farklı sebeplerle talep edilir hale geldiğini belirterek, “Helal ve haram artık sadece gıda ve kozmetik sektörünün bir meselesi değil” dedi.
Helal ve haram kavramlarının markalaşma ve pazarlamanın, iktisadi bir olgunun çok daha ötesine geçtiğini dile getiren Torlak, “Helal ve haram, yalnızca gıda-kozmetik sektörünün meselesi ya da bir iktisadi mekanizma olmanın da ötesinde çok daha geniş perspektiften ele alınması gereken bir kavram bütünüdür. Bugünkü küresel kriz aslında bir güven ya da tersinden söylersek güvensizlik ve hakikat krizidir. Helalin de en büyük erdemi, sağladığı otomatik güvendir. Bu anlamda elbette ulusal ve uluslararası düzeyde kurumlara ve liderlere de görevler düşmektedir” diye konuştu.
Halkbank Yönetim Kurulu Başkan Vekili Karadağ: “Müslüman olmayan ülkeler bu pazarından daha fazla pay alıyor”
Halkbank Yönetim Kurulu Başkan Vekili Himmet Karadağ, helal olanı aramaları ve üretmeleri gerektiğini belirterek, ancak zaman zaman mezheplere veya kişilere göre bile helal ve haram kavramının farklılaşabildiğini aktardı. Helal ve haram ürünler konusundaki birlikteliğin önemine değinen Karadağ, Türkiye’nin bu alandaki eksikliklerinden bahsetti.
Karadağ, Müslüman olmayan ülkelerin helal gıda pazarından daha fazla pay aldığını kaydederek, aynı zamanda Londra gibi bazı merkezlerin İslami finansta çok ileride olduğunu anlatarak, Türkiye’de katılım bankalarının toplam bankacılıktaki payının yüzde 5’in altında kaldığını bu alanda yapılması gerekenleri açıkladı.
Tayyib kavramı ve insan sağlığının konuşulduğu ikinci oturumda Prof. Dr. Ahmet Harun Parlar, Badreddin Hawari, Dr. Bahmed Reffis, Dr. Halim Aydin konuşma yaptı.
Prof. Dr. Parlar: “Müslümanların tükettikleri gıdaları sorgulamaya başladılar”
Küreselleşmeden kaynaklı artık Müslümanların tükettikleri gıdaları sorgulamaya başladıklarını ifade eden Prof. Dr. Ahmet Harun Parlar, “Uluslararası ticaretin son zamanlardaki genişlemesine kadar, Müslümanlar Kuran ve sünnette formüle edilen ’helal ve tayyib’ kurallarına uygun olarak kendi bölgelerinde yetiştirdikleri ve ürettikleri yiyecekleri tüketiyorlardı. Bu yüzden ’Helal ve Tayyib’ gıdalar çoğu Müslüman ülkede bir sorun olarak görülmemiştir. Ancak, küreselleşme, bir ülkede tüketilen gıdanın başka bir ülkede üretildiğini ifade etmektedir. Sadece gıda değil, aynı zamanda ham maddeler, katalizörler, enzimler, katkı maddeleri, gıda işleme sırasında kullanılan yardımcı maddeler, ambalaj malzemeleri vb. de ’tayyib’ olmalıdır. Bu parametrelere ek olarak, hayvan yemleri ve bitki yetiştirilmesi sırasında kullanılan gübreler de artık tüm dünyadan karşılanmaktadır. Bu bağlamda, Müslümanlar tükettikleri gıdaların Tayyib ve sağlıklı olup olmadığının sorgulamaya başladı” dedi.
Dr. Reffis: “Çeşitli faktörlerden dolayı bazı kuralar sahada uygulanmıyor”
Katkı maddelerinin zararlarını azaltacak şekilde incelemek için mevzuatların yürürlüğe girmesine rağmen, bu yasaların çoğu çeşitli faktörlerden dolayı sahada uygulanmadığını söyleyen Dr. Bahmed Reffis nedenleri şu şekilde sıraladı: “Büyük şirketlerin gıda endüstrisi üzerindeki hakimiyeti, üretim yöntemlerindeki sürekli yenilikler ve şiddetli, sınırsız rekabet, gizlilik bahanesiyle gıdaya sokulan birçok maddenin saklanması ve kriptografisi, insanların cehaleti ve ilgisizliği, yasal eksikliklerin varlığı ve fetvalar bu gerçekliğin sağlamlaşmasında katkıda bulunuyor”.
Dr. Aydın: “Bioteknoloji açısından en kritik ürünler, soya fasulyesi ve mısırdır”
Bakara suresi 205’inci ayeti hatırlatarak konuşmasına giriş yapan Dr. Halim Aydın, “Organik tarımda, tohumun ve embriyonun kaynağı sorulmaz, gübrenin organik olması yeterlidir. Kaynağın domuzdan mı, tavuktan mı sorulmaz, sadece kimyasal olarak temizliği denetlenir. Helal-Haram kriterleri, organik tarım prosesinde olduğu gibi çağın en gelişmiş gıda denetim sistemi olan HACCP gıda güvenlik sisteminin de ötesinde bir güvenlik filtresi oluşturmaktadır. Transgenik tohum veya embriyo üretimi ise, doğada oluşmayan tamamen teknolojik olarak yapılmakta olan bir tür üretimdir. Bioteknoloji açısından en kritik ürünler, soya fasulyesi ve mısırdır” dedi.
Salih Yüksel ise konuşmasında helal belgelendirme kuruluşlarından Müslüman piyasanın beklentilerini ve helal belgelendirme kuruluşlarının yaygın hatalarını özetledi. Helal sertifikalandırma kuruluşlarının karşılaştığı zorlukların konuşulduğu 3’üncü oturumda Prof. Dr. Ir. Sukoso, Salih Yüksel, Habib Ghanim, Zafer Gedikli bir konuşma yaptı.
Prof. Dr. Sukoso: “Tüm ürünlerin, mal ve hizmetlerin helal sertifikalı olması gerekmektedir”
Endonezya Cumhuriyeti’nin 1945 Anayasası’nda öngörülen yetkilere dayanarak 33/2014 sayılı Helal Ürün Garantisi Kanunu’nun çıkarılmasıyla helal sertifikasyon uygulanmaya başlandığını söyleyen Prof. Dr. Ir. Sukoso, “Anayasanın, bu maddesine göre herkes kendi dini ve inancı gereği ibadet özgürlüğüne sahiptir. Bu gerçeğe dayanarak devlet, Endonezya halkı tarafından kullanılan ve tüketilen ürünlerin ’helal’ garantisine sahip olması durumunu kontrol altına almıştır. Endonezya topraklarına giren ve ticareti yapılan tüm ürünlerin, mal ve hizmetlerin helal sertifikalı olması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Ghanim: “Bilim, bu yolun hayvanlara daha az zarar verdiğini belirleyebilir”
Müslümanlar olarak İslam’ın bilime karşı olmadığını dile getirmekten korkmamak gerektiği söyleyen Habib Ghanim, “Müslümanlar olarak bilim ile ilişkimiz nedir? Mesela kesim faaliyetlerinde elektro narkoz konusundaki yaklaşımımız nedir? Eletro narkozun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğunu tanımlamanın amacı nedir? Bilim, bu yolun hayvanlara daha az zarar verdiğini belirleyebilir” dedi.
İnsan kaynaklarını geliştirmede eğiitm sistemi öneminin konuşulduğu 4. oturumda, Dr. Kami Büyüközer, Dr. Adel Sabır, Dr. Hamit Akçay, Thafier Naccar bir konuşma yaptı.
Dr. Büyüközer: “İslami kâidelerin de eğitimini almış şuurlu bir nesil yetiştirmeyi görev biliyoruz”
GİMDES ve Dünya Helal Vakfı olarak İslami kâidelerin de eğitimini almış şuurlu bir nesil yetiştirmeyi kendilerine bir görev bildiğini deklare eden Dr. Büyüközer, “İslami kuralların bilincinde insan ihtiyacını karşılamak, dünya çapında akreditasyon ile dünya standartlarında eğitim verilerek uluslararası kalitede eğitim ve kariyer imkânı sağlamak için ’Daru’l Halal Medresesi’ Projesi ile gelecek nesillerimizin büyük tehlikelerden korunacağına inanmaktayız. Toplumun bilinçlendirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz” dedi.
Dr. Sabır: “Daha fazla bilgi sahibi olunmasına ihtiyaç vardır”
Müslüman’ın hayatı helal kavramı etrafında döner şeklinde konuşma yapan Dr. Adel Sabır konuşmasına şöyle devam etti. “Müslüman olmayan ülkelerdeki kadar Müslüman olan ülkelerdeki paydaşlar ve ilgili helal endüstrisi aktörleri arasında da helal konularının daha iyi anlaşılmasına ve daha fazla bilgi sahibi olunmasına ihtiyaç vardır. Bu, helal odaklı bir eğitim ve gelişim planı ile sağlanabilir. Çalışanın eğitim yoluyla yeteneklerini geliştirerek ve helal gibi belirli bir alanda beceri ve bilgi birikimini geliştirerek onun mevcut ve gelecekteki performansını arttırmaktır. İnsan kaynakları geliştirme bu nedenle helal sektörünün genel başarısına yol açabilecek önemli bir rol oynayabilir”.
Dr. Akçay: “Nitelikli insan kaynağına ihtiyacı bulunuyor”
Helal sertfikalamanın her kademesinde nitelikli insan kaynağına ihtiyacı bulunduğunu Dr. Hamit Akçay konuşmasının devamında, “Bu ihtiyacı giderebilmek için bu kurumların insan kaynakları planlaması yapması gerekir. İnsan kaynakları planlaması hem mevcut kadroların ikamesi, hem de niteliklerinin geliştirilmesi boyutlarında ele alınmalıdır. Bu nedenle helal gıda sertifikasyon süreçlerinde çalışacak teknik kadroların bu niteliklerle mücehhez olmasını sağlayacak bir eğitim planlaması yapmak icap etmektedir” diye konuştu.
Kutsal kitap Kuran-ı Kerim’den hatırlatmalar yapan Thafier Najjar Allah işinde maharetli mümini sever buyruğunu dile getirerek, “Şüphesiz biz güzel amel işleyenin amelini asla zayi etmeyiz? Ayete bakarsak anlarız ki İslam bizden yapabileceğimizin en iyisini yapmamızı ister. Burada bilgimizi ve ahdimizi arttırmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Helal güvence sisteminin bir bileşeni olarak kalite yönetim sitemlerinin konuşulduğu 5’inci ve son oturumda ise Dr. Said Ratbii, Dr. Muhamad Nadratuzzaman Hosen, Moulana said Navlakhi, Dr. Hani Al Mazeedi konuşma yaptı.
Dr. Nadratuzzaman: “Kalite Sistem Yönetimi ile kolayca entegre edilebilir”
Kalite yönetim sistemi, ürünlerin içerik, kritik nokta ve işleme aşamasına dayalı güvenliğini düzenlediği belirten Dr. Muhamad Nadratuzzaman şu konulara değindi. “Uygun helal sertifikaya sahip olan bileşenlerin helal güvence sistemi danışmanı tarafından kullanılmasını sağlamalıdır. Helal güvence sistemi yönetmeliğinden çok farklı olmayan kalite sistemindeki kritik nokta, sadece helal olmayan ürünle proses, depolama ve dağıtımda çapraz kontaminasyon olmadığından emin olunmalıdır. Ayrıca, helal güvence sisteminin adımı, 11 ilkeye dayanan kalite sistem yönetimi ile kolayca entegre edilebilir”.
Navlakhi: “Hızlı ilerleyen yüksek teknoloji dünyasında yaşıyoruz”
Sosyoekonomik ve politik hayatın çeşitli alanlarında karşılaşılan gelişen yeniliklerin olduğu hızlı ilerleyen yüksek teknoloji dünyasında yaşadığımızı dile getiren Moulana Said Navlakhi, “Hizmet sunumunda şeffaflık, hesap verilebilirlik ve mükemmellik için bilgiye çok büyük bir erişim ve artan talep mevcuttur” dedi.
“Küresel çapta helal uygulamalarına bakan biri helalin anlamının bir coğrafi alandan diğerine doğru dalgalandığını fark edecektir” diyen Dr. Hani Al Mazeedi, İslami tüketicilere ürün ve hizmetler sunan kurumların, helal kalite sistemlerinde ve uygulamalarında eğitilmesi gerektiğini ifade etti.